Chuck Palahniuk, Dövüş Kulübü filminin popülerleşmesiyle alt kültürden girip kendine kimlik arayanlar deva manasında bir kült ikona dönüşmüştü. Bunun sebebinin 2000′lerde üniversiteli gençlik içinde alt kültürün şan ve karizma getirdiği sanrıları olduğu oldukça açık. Sanılmasın ki Palahniuk kötü veya özgünlüğü olmayan bir yazar, sadece koşullar kendisinin anlamlılığını bazı şahıslar nedeniyle kaybetmesine sebep olmuştu o kadar. Fakat Palahniuk, Dövüş Kulübü’yle kalmadı, Gösteri Peygamberi(Survivor), Görünmez Canavarlar(Invisible Monsters), Tıkanma(Choke) gibi her biri olay yaratan başarılı kitaplarla kendi şanını korudu. 2000′lere damgasını vuran bu kişilik, Fight Club’ın keşfedilmesinin ardından geç kalınmış olsa da diğer kitaplarının da filme çekilmeye değer olduğuna karar verildi. Seçilen iki kitaptan Choke ilk görücüye çıkan oldu, Invisible Monsters ise 2010′da karşımızda olacak. Ama Palahniuk yazımda gösterdiği parıltılar ile tek başına bir filmi de kurtarmaya yetebiliyor mu? Choke bunun sınaması niteliği taşıyor.
Edebiyat uyarlaması filmlerin ne kadar zor bir süreç olduğu malum. Kitaptaki ruhun resmedilmesi kimi zaman zor olabiliyor. Açıkcası ilk yönetmenlik denemesi için Clark Gregg biraz fazla cesur davranmış. Kitabın altından kalkamadığını, Palahniuk okurları için şimdiden söylemek gerek. Palahniuk’un kitaplarını karanlık bir atmosferde hayal etmemek mümkün değil ama filmde sirkvari canlandırılmış bazı sahneler. Ayrıca söyleyecek bu kadar lafı olan bir kitabın neden 90 dakikaya sıkıştırıldığını anlamak oldukça zor, zaten sahneleriyle 17 yaş altı için ebeveyn gözetimi gerektiren R reytingi almış bir film için fazlasıyla iyimser olmaktan başka bir şey değil. Amaç ve sebepler, anlatılmak istenilenler üzerine yoğunlaşılmamış filmde, daha çok konu akışına bağlı kalınarak hikaye anlatımı güdülmüş. Bu da 90 dakikalık süreyle birleşerek kitabın özgün yanlarının anlatılmasını kısıtlamış.
Palahniuk’un en sevdiği olaylardan biri ana karakterinin ağzından bir anlatıcı rolü üstlenmek ve manifestolarını sıralamaktır, fakat film o kadar hızlı ilerliyor ki anlatıcı birkaç sahneye sıkışmış filmin genelini etkilemeyen bir faktör oluyor. Vincent’ın hissettiklerine harcanan vakit az, küçük Vincent’ın annesi ile yaşadıklarını anlamlandırmak film süresinde mümkün değil. Sanki Ida(Vincent’ın annesi) sadece uyuşturucu bağımlısı bir karaktermiş gibi gösteriliyor. Motivasyonlarına birkaç sahnede değinilmeye çalışılsa da filmin sıkışmışlığı sebebiyle bu sahneler de anlamsızlaşıyor. Filmin tek yapabildiği üsluptan bağımsız olarak en azından hikayeyi başından sonuna anlatabilme başarısı gösterebilmesi. Bunun dışında her özelliği ile romanın özgünlüğünü baltalar davranışlarda bulunuyor.
Her ne kadar uyarlamada sorunlar olduğunu düşünsem de Choke oyuncu tercihlerinde son derece başarılı. Şahsen Choke’u merakla beklememin en büyük sebebi Sam Rockwell’in Victor Mancini’yi oynayacak olmasıydı. Kendini karakteriyle bütünleştiren biraz da umarsız karakterleri çok iyi canlandıran birisi, özellikle Otostopçunun Galaksi Rehberi’ndeki Zaphod’u ile role uygunluğunu kanıtlar nitelikte. Kelly Macdonald’ın da Paige Marshall rolüne uyduğunu söylemek gerek.
Filme son yorumum, iyi bir romanın her zaman iyi bir sinema filmi çıkacağına yeterli temel olmadığı olabilir. Çünkü hikaye anlatımında sorunlar olmasa da Choke film olarak romanın içeriğini ve ruhunu yansıtmaktan uzak sade bir film gibi duruyor. Palahniuk’un dokunuşunu hissetmeniz bile oldukça zor. Sıkı Palahniuk hayranlarına ne olmuş romana diye bakmaları için tavsiye edebilir sadece, onun haricinde Choke sınıfta kalıyor her açıdan…